4 Ocak 2008 Cuma

MASAL

Hayal dünyamızı süsleyen, bizi gerçek hayattan alarak, rüyalar alemine götüren dertlerimizi, sıkıntılarımızı bir an da olsa unutturan masalların mazisi oldukça eskidir. Masal derlemelerimiz sırasında, hangi kaynak şahsımıza, ‘Bu masalı kimden dinledin’ diye sorduysak, hepsi de ‘büyüklerimizden, annemden, babamdan, dedemden, ninemden’ gibi cevaplar vermiştir.
Eğer büyükler/anneler/babalar … hayatta olsaydı herhalde onlar da aynı cevapları verecekti ve bu durum bir zincirleme şeklinde, bilemediğimiz bir zamana doğru uzayıp gidecektir.
İşte, geçmişi çok eskilere dayanan masallarla ilgili olarak başta sözlükler olmak üzere Türk ve yabancı araştırıcılar, değişik tarifler yapmaktadır. Saim Sakaoğlu, Gümüşhane Masalları Metin Toplama ve Tahlil adlı eserinde, o zamana kadar yapılan en önemli masal tariflerini verdikten sonra, kendisi de, ‘Kahramanlarından bazıları hayvanlar ve tabiatüstü varlıklar olan, olayları masal ülkesinde cereyan eden, hayal mahsulü olduğu halde, dinleyicileri inandırabilen bir sözlü anlatım türüdür’ der.1
Pertev Naili Boratav ise masalı şu şekilde tarif etmektedir: ‘Nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük inanışlarından ve törelerden bağımsız, tamamıyla hayal ürünü, gerçekle ilgisiz ve anlattıklarına inandırmak iddiası olmayan kısa bir anlatı’.2
Şükrü Elçin de Halk Edebiyatına Giriş adlı eserinde, masallardan bahsederken, ‘… İşte, böyle bir zaman içinde, köklü geleneğe bağlı, kolektif karakter taşıyan, ‘hayali-gerçek’, ‘mücerret (soyut b.n.)-müşahhas (teşhis edilmiş, tanınmış b.n.)’, ‘maddi-manevi’ birtakım konu, macera, vak’a, problem, motif ve unsurlar, nesir diliyle, vakit geçirmek, insanları eğlendirirken terbiye etmek düşüncesinden hareketle, hususi bir üslupla anlatılır veya yazılır’ der.3
Yine masal konusu üzerinde çalışmış olan bilge Seyidoğlu ise, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi için hazırlamış olduğu ‘masal’ maddesinde şöyle der: ‘Masal kelimesi ile halk arasında, yüzyıllardan beri anlatılmakta olan ve içinde olağanüstü kişilerin, olağanüstü olayların bulunduğu, ‘bir varmış, bir yokmuş’ gibi klişe bir anlatımla başlayan, belli bir uzunluğu olan, sonunda, ‘yedi, içti, muratlarına erdiler’ yahut ‘onlar erdi muratlarına, biz çıkalım kerevetine, gökten üç elma düştü biri anlatana, biri dinleyene, biri de bana’ gibi belirli sözlerle sona eren, zaman ve yer kavramlarıyla kayıtlı olmayan, bir sözlü anlatım türü kastedilmektedir’.4
Taşeli Platosu Masallarında Motif ve Tip Araştırması adlı bir doktora tezi hazırlayan Ali Berat Alptekin de, çalışmasının önsözünde, masalı şöyle tarif eder: ‘Masal, nesirle söylenmiş ve dinleyicileri inandırmak gibi bir iddiası olmayan, tamamı ile hayal ürünü olan mensur bir türdür’.5
Hiç şüphesiz, yukarıdaki tariflerin hepsinde doğru olan taraflar olduğu gibi eksik kalan yönler de vardır. Biz, bu açıklamaları da göz önüne alarak, masalları şu şekilde tarif etmeyi uygun bulduk: ‘Genellikle özel kişiler tarafından, kendisine mahsus (olağanüstü) zaman, mekan ve şahıs kadrosu içinde, yaşanılan hayatla hayal edilen hayatın sistemli bir şekilde ifade edildiği, klişe sözlerle başlayıp, yine klişe sözlerle biten hayal ürünü sözlü anlatım türüdür’ ”.
1 Saim Sakaoğlu, Gümüyhane Masalları Metin Toplama ve Tahlil, Ankara 1973, 5.
2 Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, İstanbul 1982, 75.
3 Şükrü Elçin, Halk Edebiyatına Giriş, Ankara 1986, 369.
4 Bilge Seyidoğlu, Masal, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 6.cilt, İstanbul 1986, 149-153.
5 Ali Berat Alptekin, Taşeli Platosu Masallarında Motif ve Tip Araştırması, Erzurum 1982, 7 (yayımlanmamış doktora tezi

Hiç yorum yok: