4 Ocak 2008 Cuma

DRAM

DRAM kısaltması ile sürekli karşılaşırız.Aslında Dynamic-Random Access Memory kelimelerinin baş harflerinden oluşmuştur."Dinamik rasgele erişim hafızası"olarak adlandırılmasının nedeni bu tip hafıza birimlerinde verinin sürekli olarak tazelenme ihtiyacı olmasından dolayıdır.

Bunun sebebini anlamak için DRAM'lerin yapısına biraz daha yakından bakmak gerekiyor.Bugün kullandığımız DRAM teknolojisinde en küçük birim bir kapasitör ve transistör ikilisinden oluşur.Bu hücreler satır ve sütunlar şeklinde iki boyutlu matris şeklinde dizilmiştir.Eğer hücredeki kapasitör yüklü ise bu hücre "1" eğer kapasitör yüksüz ise "0" anlamına gelir.Ancak yüklenmiş kapasitörler kaçaklar yüzünden yüklerini kısa sürede kaybetmeye başlar.Bu yüzden sürekli olarak yüklü kapasitörlerin yüklerinin tazelenmesi gerekir.Bu işlem saniyede binlerce kere otomatik olarak yapılır.İşte bu tazeleme işlemi dolayısı ile bu hafıza çeşitlerine dinamik rasgele erişebilen hafıza denir.

KOMEDİ

komedi: kişilerin,olay ve adetlerin gülünç,eglendirici,yönlerini göstermek amaciyla ders vermeyi ve hoşça vakit geçirtmeyi hedef edinen Tiyatro çeşididir.dalkavukluk (çıkar sağlamak için birine aşırı saygı gösteren kimse), korkaklık, cimrilik, dalgınlık, ukalalık gibi insanlar için birer kusur olan huy ve alışkanlıklar dev aynasında büyütülerek ve abartılarak seyirciyi güldürecek tarzda sahneye konulur. bu kusurlar derece derece pek çok insanda bulunduğundan bir bakıma seyirciyi kendi kendine güldürmüş olur. böylece seyirciye ince bir ders vermek istenir.komedilerde de konu, çevre, zaman birliği (üç birlik kuralı)benimsenmiştir. konuları günlükhayattan alınan komedilerde kahramanlar rasgele kişilerdir. çevre belli bir yerdir. trajedilerin aksine kaba şakalar,kelime oyunları, kötüleyici imalar önemli yer tutmuştur. molier’in komedileri üslup bakımından daha topludur.komedi çeşitleri: her zaman ve her yerde rastlanan insan kusurlarını belli tiplerde göstererek gülünç eden komedilere “karakter komedi”, belli bir toplumu ve ya bütün insanlığı alarak bozuk ve aksak yanlarını hicveden komedilere “töre komedisi”, edebi hicvin sahneye uygulanmış şekline “yergi komedisi”, bir derinliği olmayan, sırf güldürmek için yazılan komedilere de “entrika komedisi” denir.
Eklendi kaos, on 02-Sep-2007 13:13. Şimdiye kadar 713 kez okundu.Komedi nedir Komedi nedir ,Komedi nedir? ,Komedi ne demek ,Komedi tanımı,Komedi örneği,Komedi türleri,Komedi nelerdir,Komedi hakkında, Komedi tarihi, Komedi nerede, Komedi ne zaman, neden, nasıl, niçin, anlami nedir, ne denir, nerde, niye, ne demektir.

TRAJEDİ

Bu sözcük Yunanca tragoidia’dan gelir; tragos (keçi) ve oidie (türkü) sözcüklerinin birleşmesiyle "keçilerin türküsü" anlamına kullanılır. Dionysos şenliklerinde koro, tanrının ona bağlı kölelerini simgeliyordu. Tanrının çevresinde hep doğanın yabancı güçlerini temsil eden teke ayaklı satyrler bulunduğu için ilk başlarda, koro da satyrlerin biçimine giriyordu; ilk dönemlerde, korodaki oyuncular teke derileri (tragoi) giyerek oyun alanına çıkıyorlardı. Tragedya türü de tragos'ların şarkılarından doğdu.Tragedyanın konu kaynağı efsanelerdi. Zaten efsaneler Yunan şiirinin de kaynağı olmuştu. Kendisinden sonra gelen yazarların bitmez tükenmez hazinesi olan Homeros efsaneleri güzel bir üslûp içinde tekrarlanmıştı. Ancak dram sanatı, bu efsanelerden yepyeni bir biçimde esinlendi. Efsaneler geleneksel bir süsleme sanatı gibi, tekrarlanmanın batağına tam düşecekken, dram sanatı bu efsanelere yeni bir soluk getirdi ve geniş bir ufuk açtı. Çünkü efsanelerde idealize edilerek ya da süslenerek anlatılan olaylar ve bu olayların içindeki kahramanla dram sanatı yoluyla Atina halkının özelliği ve tavrı oluverdi; efsaneler yoluyla önemli gerçekler üzerinde duruldu. Yunan tragedyasının özellik gösteren düşünce düzeyinden biri “gururlanma günahı” ve bu günahın kaçınılmaz cezasıydı. Grekler bu cezayı tanrıça Nemesis'e bağlarlardı. Nemesis, başarıları ve sürekli zenginlikleri yüzünden tanrıları unutan insanların kırbacı, onları cezalandıran bir yüce güçtü. Yunan seyircisi için hiçbir şey gurur kadar kahramanın kötü bir duruma düşmesindeki acıya, gölge düşüremezdi.Yunan tragedya yazarları, oyunlarında tekrar tekrar bu günah-ceza kavramları üzerinde dururlardı. Hele Aiskhilos bu dinsel kavramlara her zaman dikkat etmişti. Ancak antik tragedyadaki günah kav-ramı bugünkünden değişikti: bazen günah hafif olur, unutulurdu; bazen günahı işleyen farkına bile varmazdı; bazen da günahı işleyen cezaya çarptırılan değil, onun babası ya da atası olurdu. Tragedya kahramanları günahlarından dolayı vicdan azabı çekmezlerdi.

TİYATRO

Tiyatro sözü, şu anlamlarda kullanılır : 1 - Tiyatro eseri, 2 - Tiyatro eserini oynama sanatı, 3 - Tiyatro eserinin oynandığı yer.TİYATRO ESERİ, olayları, oluş halinde göstermek için yazılan eserlerdir. Bu eserlerde, olaylar yazarın ağzından değil de, doğrudan doğruya eserlerin kişileri tarafından söylenir, hareketleri, gerçekte olduğu gibi doğrudan doğruya yapılır.Tiyatro eserinde, olay ve kişiler olmak üzere iki unsur bulunur. Olay, bir didişmeden, yani iki karşıt kuvvetin çarpışmasından doğar. Çarpışan kuvvetler, insanla insan, insanla tabiat kuvvetleri olabilir. Kişiler de, aralarında didişen varlıklardır.Tiyatro eserlerinde, serim, düğüm, çözüm olmak üzere üç safha vardır. Serim, eserin baş tarafıdır. Burada kişilerin karakterleri olayla ilgileri tanıtılır, eserin konusu hakkında bir fikir verilir. Düğüm eserin ortasıdır. Bu safhada karakterler, kişiler, olayın kendisi merak verici bir hal alır. Çözüm, eserin sonudur. Bu safhada olay, bir sonuca bağlanır.Tiyatro eserlerinin başlıca üç çeşidi vardır:1 - Acıklı tiyatro eserleri, 2 -Güldürücü tiyatro eserleri, 3 - Musikili tiyatro eserleri.Acıklı tiyatro eserleri, insanların acıma duygularına hitap eden eserlerdir. Tragedya dram, melodram, bu cins eserlerdir.Güldürücü tiyatro eserleri, güldürme amacı güdülerek yazıları eserlerdir. Genel olarak Komedya adı ile bilinirler.Musikili tiyatro eserleri, musiki ile söylenerek oynanan tiyatro eserleridir. Opera, opera komik, operet bu cins eserlerdir.Tragedya : Seyircilerin korku ve acıma duygularına hitap eden, belli kurallara göre yapılan eserlerdir.Yunanistanda, bağbozumu tanrısı Dionysos şerefine yapılan din törenlerinden doğmuştur.Özellikleri:1 - Tragedyalarda seyircinin korku ve acıma duygularını harekete getirmek gayesi güdülür. Eser, baştan sona kadar acıklı ve ciddi bir hava içinde geçer.2 - Konular mitologyadan ve tarihten alınır.3 - Kişiler, tabiatüstü varlıklar (tanrılar .tanrıçalar, yarı tanrılar) ve yüksek tabakadan kimseler (krallar, asiler) dir.4 - Eserin Üç Birlik kuralına uygun olması lazımdır:a. Zaman Birliği : Olayın en çok 2 saat içinde geçebilir hissini uyandırmasıdır. Bunu sağlamak için, eserin konusu olayın sonucuna en yakın yerinden alınır, daha önceki olaylar, bir münasebet düşürülerek anlatılırdı.b. Yer Birliği : Olayın baştan sona kadar aynı yerde geçmesidir. Tragedyada olay nerde başladıysa orada yürür ve sona erer.c. Olay Birliği : Eserin bir tek ana olay etrafında gelişmesidir.5 - Çirkin sayılan olaylar (vurmak, yaralamak, öldürmek) seyircinin gözü önünde geçirilmez. Bunlar dışarıda yapılır, sahnede haberciler, sırdaşlar vasıtasıyla sadece hikayesi anlatılır.6 - Manzum olarak yazılır.7 - Mutlaka 5 perde olması lazımdır.8 - İyi bir üslûpla yazılır. Kaba sayılabilecek sözler kullanılmaz.9 - Tirad ve monologlara çok yer verilir.İlk örnekleri Yunan edebiyatında görülen tragedya, daha sonra, XVII. yüzyılda, eski Yunan ve Latin edebiyatlarının örnek tutulduğu Klasisizm akımı devrinde, özellikle Fransada yeniden canlanarak XIX. yüz yıla kadar sürmüştür.En büyük tragedya şairleri, Yunan edebiyatında Aiskhylos, Sophokles, Euripides, Fransız edebiyatında Corneille ve Racinedir.Komedya : İnsanların ve olayların gülünç taraflarını ortaya koyan bir tiyatro çeşididir. Komedya da, tragedya gibi, Yunanistanda, bağbozumu tanrısı Dionysos şerefine yapılan din törenlerinden doğmuştur.Özellikler:1 - Komedyada, gülünçlükleri ortaya koymak amacı güdülür.2 - Konular çağdaş toplumdan ve günlük hayattan alınır.3 - Kişiler, çoklukla halk tabakasından kimselerdir.4 - Üç Birlik kuralına uygun olması lazımdır.5 - Çirkin sayılan olaylar dahi seyircinin gözü önünde geçirilir.6 - Üslûpta her türlü kaba sözlere ve şakalara yer verilebilir .7 - Manzum olarak yazılır.8 - 5 perde olması lazımdır. Klasizm akımından sonra, komedya nesirle de yazılmaya başlanmış, perde sayısı da yazarın isteğine bağlı kalmıştır.Çeşitleri:1. Karakter komedyası : İnsan karakterinin gülünç ve aksak taraflarını gösteren komedyadır.2. Töre komedyası : Toplumun gülünç ve aksak taraflarını gösteren komedyadır.3. Entrika komedyası : Olaylar merak uyandıracak ve şaşırtacak şekilde tertiplenerek, güldürmekten başka bir amaç güdülmeden yazılan komedyadır. Bugün, bu yoldaki komedyalara vodvil adı verilmektedir.İlk örnekleri Yunan ve Latin edebiyatlarında görülen komedya, Rönesanstan bu yana Batılı milletlerin edebiyatlarında çok gelişmiştir.En büyük komedya yazarları; Yunan edebiyatında Aristophanes, Fransız edebiyatında Molieredir.Dram : Geniş anlamıyla, tiyatro eseri demek olan bu söz, XIX. yüzyılın ilk yarısında, Romantik edebiyat devrinde, tragedyanın belli kurallarını kurmak suretiyle meydana getirilen tiyatro çeşidi anlamında kullanılmıştır.Özellikleri :1 - Dramda, hem acıklı, hem de güldürücü olaylar, hayatta olduğu gibi, bir arada bulunabilir.2 - Konular, tarihin herhangi bir devrinden, günlük hayattan alınabilir.3 - Kişiler her sınıf halk arasından seçilebilir.4 - Üç Birlik kuralına uyma zoru yoktur.5 - Çirkin sayılan olaylar, sahnede oluş halinde gösterilebilir.6 - Hem nazımla, hem de nesirle yazılabilir.7 - Perde sayısı yazanın isteğine bağlıdır.8 - Hayatta rastlanan, ince ye kaba her türlü konuşma tarzına yer verilir.Tiyatronun doğuşu ve gelişmesi:Tiyatro, her ülkede din törenlerinden doğmuştur. Milletlerin dinlerine ve bu toplum şartlarına göre her memlekette ayrı ayrı özellikler taşıyan tiyatro sanatı, ilk defa Yunanistanda büyük bir gelişme göstermiş ve bugünkü Batı tiyatrosu, Yunan tiyatrosu, bağbozumu tanrısı Dionysos şerefine yapılan din törenlerinden çıkmıştır.Yunanlılarda tiyatro yapıları bir tepenin yamacında kurulurdu. Bunlar, üstleri açık yapılırdı. Ortada orkestra adı verilen geniş ve daire şeklinde bir meydan bulunurdu: Koro burada dururdu. Dekor çok basitti. Aktörler yüzlerine maske takarlar, üstlerine de, kim olduklarını anlatmaya yarayacak elbiseler giyerlerdi. Tragedya oyuncuları, büyük görünmek için ayaklarına koforne denen yüksek nalınlar giyerlerdi.Tiyatro, Yunanlılardan Latinlere geçmiş; Ortaçağda, Avrupada mister adı verilen kaba komedyalarla devam etmiş; fakat Rönesanstan bu yana, eski Yunan tiyatrosunun tesiriyle, modern tiyatro büyük bir gelişme göstermiştir.Türk Tiyatrosu :İslamlıktan önceki devirlerde, Türkler arasında din törenleri sırasında, birtakım dini temsiler verildiği tahmin edilmekle beraber, dindışı oyunların varlığı hakkında kesin bir bilgi yoktur.Osmanlılar devrinde, Türk toplumunun tiyatro ihtiyacını karşılayan oyunlar Karagöz ile Ortaoyunudur.Türkiyede, Avrupa tiyatroları tarzındaki tiyatro hareketi Tanzimattan sonra başlamıştır. İlk piyes, Tanzimat edebiyatının kurucusu, sayılan Şinasinin yazdığı Şair Evlenmesi adlı bir perdelik bir komedyadır. Türk edebiyatının başlıca tiyatro yazarları, Ahmet Paşa, Ali Bey, Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan, Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Cevat Fehmi Başkurt, A.Kutsi Tecer, Haldun Taner, Aziz Nesindir.

GEZİ YAZISI

Gezi yazısı, yurt içine veya yurt dışına yapılan gezilerde gezilip görülen yerlerin anlatmaya değer ilginç yönlerinin kaleme alındığı edebî yazıdır. Ancak gezi yazısı yapan kişinin ele aldığı yer hakkında bir takım bilgilere sahip olması gerekir.Gezi yazılarında gezginin dikkatini çeken ve farklı bir özellik gösteren insanlar, tarihî ve tabiî güzellikler, farklı kültürler gibi konular güncel olaylarla da bütünleştirilerek edebî bir üslûpla anlatılır.Günümüzün (ulaşım, haberleşme, radyo, televizyon, bilgisayar, internet gibi) teknik imkânları gezi yazılarının önemini ve ilginçliğini kısmen de olsa azaltmakla birlikte tarihî değeri olan seyahatnameler hâlâ önemini koru­maktadır.Gezi yazısının maddeleri:Gezi yazısı görülen yerlerin güzellikleri hakkında duygu ve düşünce içerebilir. Gezi yazıları, bir yazarın gezdiği, gördüğü yerlerden edindiği izlenim ve bilgileri ele alan yazı türüdür. Bu yazı türünde gezilip görülerek yaşanan yerlerin doğal, ekonomik, tarihsel ve turistik özellikleri; yaşam biçimleri, inanç, gelenek ve görenekleri anlatılır. Gezi yazıları anlatılan yerleri görme özlemini bir ölçüde karşıladığından çok sevilen edebiyat türlerinden biridir. Bir yazarın gezip gördüğü yerlerden edindiği izlenim ve bilgileri aktardığı yazılardır. Gezi yazılarında gezilen yerlerin sadece doğal güzellikleri değil, tarihi gelenekleri ve zevkleriyle ilgili bilgiler de verilir. Bu nedenle gezi yazıları toplumbilim ve birçok bilim dalı için kaynak niteliği taşır. Anlatılanlar hayal ürünü değil gerçektir. Gezi yazıları kuvvetli bir gözlem gücüne dayanır.Venedikli tacir makro Polo ve Arap gezgin İbn-i Batuta gezi yazısının dünya edebiyatındaki önemli temsilcileridir. Türk edebiyatında ise Babür Şah’ın Babürname’si, Seydi Ali Reis’in Mir’atü’l-Memalik’i, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si ve 28 Mehmet Çelebi’nin Sefaretname’si bu türün ilk önemli eserleri sayılırlar. Tanzimat’tan sonra Ahmet Mithat ( Avrupa’da Bir Cevelan ), Cenap Şehabettin ( Hac Yolunda ), Ahmet Haşim ( Frankfurt Seyahatnamesi ), Falih Rıfkı Atay ( Taymis Kıyıları , Bizim Akdeniz, Denizaşırı ) ve R. Nuri Güntekin ( Anadolu Notları ) gezi türünde eser veren önemli sanatçılardır.yasananların gercek oldugundan tarıhe yazılı bır ornek olarak gösterilebilir
lebronomars:Benden size bir gezi yazısı örneği ;)Ekim'de Bozcaada...Kalabalık bir feribot kuyruğu ve yarım saatlik yolculuk sonunda uzun zamandır görmek istediğim Çanakkale’nin bir ilçesi olan Bozcaada’ya yaklaşıyoruz. Neden adı Bozcaada diye hiç düşünmeye gerek kalmadığını, feribotla yaklaşırken tepelerin görüntüsünden anlıyoruz. İskeleye yanaşırken önce sert bir rüzgar arkasından Bozcaada Kalesi karşılıyor bizi.Ama önce araçla adanın tepesine rüzgar türbinlerine doğru gidiyoruz. Ülkemizin 3.rüzgar enerji santrali olan Bozcaada türbinleri, bütün ihtişamıyla dönerek elektrik üretmeye 2000 yılında başlamış.Bir rüzgar türbini adanın tüm elektrik ihtiyacını üretebiliyormuş. Ada ihtiyacının fazlası da deniz altından karaya ulaştırılıyormuş. Bozcaada gibi her daim rüzgarı bulunan yerlerde bu türbinlerin kullanılması aynı zamanda doğaya da destek. Rüzgarla çalışıyor ve doğaya zarar vermiyor.Türbinlerin fotoğrafını çektikten sonra, kumuyla deniziyle meşhur Ayazma Plajı’na gidiyoruz. Haziran-Eylül ayları arası bolca ziyaretçisi bulunan bu plaj, normal olarak bu mevsimde çok sakindi.bu plajın arka tarafında yeşillikler içinde yan yana restoranlar sıralanıyor. Mevsim itibarıyla mıdır nedir bilmiyorum ama incecik kumları ve berrak denizi olmasına rağmen beni pek etkilemedi bu plaj. Yaz ayları boyunca merkezden minibüslerle plaja gelmek mümkün.Araçla gezmemiz gereken yerleri bitirip tekrar ada merkezine gidiyoruz ve önce kaleyi geziyoruz. Birçok şehrin kalesi vardır geçmişten kalan ama günümüze bu kadar sağlam kalanını ben görmemiştim. Tabi bunda defalarca onarım görmesinin de etkisi vardır. İlk olarak ne zaman yapıldığı bilinmese de Fatih Sultan Mehmet döneminde kalıntıların üzerine yeniden inşa edilmiş. Daha sonra II.Mahmut döneminde yeniden elden geçen kale bugünkü durumuna gelmiş.Kalenin çevresinde dev bir hendek ve asma bir köprü var. Günümüzde sabit köprü kullanılsa da asma köprü ve içi su dolu hendekle kaleyi korumaya çalışanları gözünüzde canlandırmak mümkün. Kalenin içinde adadan çıkan mezar taşları ve tarihi eserler sergileniyor.Kale gezisi sonrası adanın bence en çok görülmesi gereken yerlerinden biri olan Bozcaada Müzesi’ne gidiyoruz. Burası Hakan Gürüney ve eşinin tamamen kişisel çabalarıyla açılmış ve geliştirilmiş bir müze. Ada Kaymakamlığı da adanın eski taş evlerinden birini bu müzeye tahsis etmiş. Böylece ada, tarihi geçmişini gözler önüne serecek bir müzeye kavuşmuş. Müze oda oda ayrılmış ve Hakan Bey’le eşi gelen ziyaretçilere büyük bir keyifle anlatıyorlar. Çanakkale Savaşı zamanında adayı üs olarak kullanan Fransızlara ait fotoğraflar, mektuplar, mataralar vb. sergilenen oda oldukça ilginç. Diğer odalarda da arkeolojik eserler, sikke ve haritalar yer alıyor. Ayrıca alt katta adanın eski zanaatlarını yansıtan bölümler ve aletler sergileniyor. Kunduracılık, demircilik vb. el işi mesleklere ait eşyaları görmek mümkün. Müze dolusu materyali toplayıp kendilerini gönülden bu işe adayan Gürüney ailesini tebrik edip güzel çalışmaları için teşekkür ettikten sonra adanın turizm dışında önemli bir uğraşı olan bir şarap imalathanesini geziyoruz. Karalahna, kuntra, vasilaki, çavuş adanın yerel üzüm cinslerinden. Bölgede üretilen şaraplar da daha çok bu üzümler kullanılarak yapılıyor.balık yemeyi hak ettik sanırım. Sahilde yan yana birçok balık lokantası var, balıklara bakıp denize karşı bir masayı gözünüze kestirmeyi unutmayın derim.Rüzgar türbinleri, plajı, kalesi, müzesi, şarabı ve deniz kenarı balıklarından sonra genel olarak adaya baktığımda biraz hayal kırıklığı yaşadığımı söyleyebilirim. Bozcaada biraz abartılmış, turizm şişirmesi olmuş gibi geldi bana. Belki de mevsim itibarıyla o hep bahsedilen tadı almamış olabilirim bilmiyorum. Ben yine de adanın güzelliklerini fotoğraflamayı ve anılarımda öyle hatırlamayı seçtim… Bazı yerler vardır ilk görüşte aşık olursunuz bazı yerler vardır alıştıkça aşık olursunuz. Sanırım benim adaya alışmam gerekiyor… Adaya feribot dışında ulaşım olmadığından feribot saatlerinden de bahsetmekte fayda var sanırım. Çanakkale Geyikli İskelesi’nden yaz aylarında 08.30 – 10.30 – 14.00 – 18.00 ve 21.00 saatlerinde, kış aylarında ise 10.00 – 14.00 – 18.00 saatlerinde feribot kalkıyor (Ekim'07).

MEKTUP

Mektup, yazının bulunduğu tarihe kadar ortaya çıkmış eski edebiyat türlerinden biridir. Eldeki en eski örnekler; Mısır firavunlarının diplomatik mektupları (MÖ 15. - 14. yüz yılları) ile Hitit krallarının Hattuşa (Boğazköy) arşivinde bulunan mektuplarıdır. Batı edebiyatında mektup türünün ilk örneklerini, Yunan edebiyatında görürüz. Mektup, bir edebiyat türü olarak, özellikle Latin edebiyatında gelişip yaygınlaşmıştır. Bu alanda yazanların başında Cicero (MÖ 106 - 43) gelir. Rönesans’tan bu yana Avrupa’da çeşitli ülkelerde bu türün yaygınlaştığı görülür. Özellikle Fransa’da mektup türü büyük gelişme göstermiştir. Mektup türünün Türk edebiyatında epey uzun bir geçmişi vardır. Münşeatlarda (Nesir halindeki yazıları bir araya toplanmasından meydana gelen eserlere denir.) resmi ve özel mektuplara geniş yer verilirdi. Şinasi’ nin öncülüğünde başlayan düz anlatım akımı, mektuplarda da etkisini göstermiş; Tanzimat’tan bu yana yazılan özel mektuplarda yapmacıksız, doğal bir anlatım kullanılmıştır.
Başka bir yerde bulunan kişiye yada kuruma bir bilgi iletmek amacıyla yazılan yazılara mektup denir.
Mektubun diğer yazı türlerinden ayrı bir özelliği vardır. Herşeyden önce; bağımsızdır,ufukları alabildiğine geniştir,dar kalıplar ve kurallar içinde tanımlanamaz. Konuları oldukça bol ve sınırsızdır. Doğallığın ve içtenliğin en çekici belgesidir. Elbette ki herkese aynı içtenlikle mektup yazılmaz. Gönderdiğimiz kişi yada kurumla olan ilginin derecesine göre,mektubun hitap bölümünden,amaç,hatta sonuç bölümüne kadar değişen üslup özelliği vardır.Mektup kişiliğimizin bir aynasıdır. Saygımız,sevgimiz,karakterimiz,inancımız,görüş ve düşüncelerimiz hatta kültürümüz mektubumuza yansır.Basit bir yazı türü gibi görülmesine rağmen mektubun da kendine özgü bir düzeni,bir disiplini,bir planı vardır.Mektup Yazarken Nelere Dikkat Edilmelidir?· Mektup yazarken kullanacağımız kağıt ve zarf temiz olmalıdır. Bu basit ayrıntı karşımızdakine verdiğimiz değeri gösterir.· Mektuptaki hitap,göndereceğimiz kişi yada kurum göz önünde bulundurularak seçilmelidir: Sevgili Kardeşim, Canım Kardeşim, Canım· Babacığım, Aziz Dostum, Saygıdeğer Büyüğüm, Sayın Murat Bey, Sayın Genel Müdür…· Mektupta daha sonra giriş ve amaç bölümüne geçilir. Bu bölümde mektubun niçin yazıldığı belirtilir.· Sonuç bölümünde daha çok klişe sözlere yer verilerek, hoşa gidici bir dilekle mektup bitirilir ; sevgi ve saygılar sunar,esenlikler dilerim. gibi.· Öfkeli anlarda kesinlikle mektup yazılmamalıdır.· Mektupta kullanılan ağır ve kırıcı sözler, ileride pişmanlığa yol açabilir. Ancak, yazının kalıcı etkisi nedeniyle, yarattığı kırgınlık tümüyle unutulamaz.
· Mektup Türleri
Mektuplar, konularına ve yazanla yazılan arasındaki ilgiye göre üçe ayrılır :1. Özel mektuplar2. Resmi mektuplar3. İş mektupları
Özel Mektuplar
Birbirine yakın, tanışık insanlar ve eş dost arasında yazılan mektuplardır.
Tebrikler
Bayramlarda, yılbaşlarında veya mutlu bir olay dolayısıyla karşı tarafa iyilik ve mutluluk dileklerinde bulunmak amacıyla yazılan kısa,öz ve içten mektuplardır. Bunlarda kağıt yerine daha çok basılı kartlar kullanılmaktadır.
Telgraf
Mektubun gecikebileceği ivedi durumlarda bildirilmesi gereken istek, olay ve haberleri, kısa ve öz olarak anlatan bir mektup türüdür. Telgrafta az ve öz ifade önemlidir.§ Alacak olanın adı,soyadı ve açık adresi yazılır.§ Telgraf çekmemize sebep olan konu,kısa ve öz olarak ifade belirtilir.§ Sağ alt köşeye gönderenin adı ve soyadı yazılır.§ Telgraf metninin altına bir çizgi çekilir. Bu çizginin altına gönderenin adresi yazılır. Bu bilgi,alıcının bulunmaması durumunda telgrafın iadesi için gereklidir. Ücrete tabi değildir.Telgraf,bugün kullanım alanı yok denecek kadar az kalmış bir yazışma türüdür.
Resmi Mektuplar
Devlet dairelerinin kendi aralarında veya kişilerle devler daireleri arasında yazılan mektuplardır. Bu tür mektuplarda, konunun uzunluğuna göre tam veya yarım sayfa boyutunda çizgisiz,beyaz kağıtlar kullanılır. Anlatım ciddi ve ağırbaşlı olmalıdır. Konu dışında ayrıntılara ve özel isteklere yer verilmez. Konu en açık ve yalın biçimde ele alınır. Üst makam yetkilisi alt makamdakine yazdığı yazıyı “rica ederim”, alt makamdaki üst makamdakine “bilgilerinize saygıyla sunarım” veya “arz ederim” şeklinde bitirmelidir.Resmi Yazışmalarda Dikkat Edilecek Noktalar :· Kağıdın üst yanından iki santim aşağıda ve ortada olmak üzere yazının çıktığı dairenin adresi bulunur.· Sağ üst köşeye tarih konur.· Yazıya başlamadan,hangi tarih ve sayılı yazıya cevap olarak yazıldığı belirtilir.· Yazının ilk paragrafında sorun veya konu ortaya konur.· Gelişme paragraflarında,bizim konu hakkındaki görüşümüz belirtilir,bizden istenilen bilgiler verilir.· Sonuç bölümünde,yazının gönderildiği makamın durumuna göre ( alt makam,üst makam ) yazı,rica yada sunu biçimlerinden biriyle bitirilir.· Resmi yazıyı tamamlayan evraklar,metnin sol alt kısmına,sıra numarası verilerek belirtilir.· Kağıdın sol en alt köşesine yazıyı daktilo edenle,konuyla ilgili bölüm şefinin ad ve soyadlarının ilk harfleri yazılır.
İş Mektupları
Ticaret ve endüstri kurumlarının birbirlerine ve kişilere, kişilerin bu kurumlara gönderdikleri mektuplara iş mektubu denir. İşyerleri bu mektuplarda, firma ismini taşıyan başlıklı ( antetli ) beyaz kağıtlar kullanırlar. Yazıda daktilo ( veya bilgisayar ) kullanmak yerleşmiş bir kuraldır. İş mektuplarında da konu kısa,öz olarak açık ve yalın bir anlatımla ele alınmalıdır. Resmi mektupların özellik ve yazılışlarını kavramış olmak bu tür mektup yazmada da büyük kolaylık sağlar.İş Mektuplarının Yazılışında Uyulacak Kurallar :· Ciddi bir anlatım kullanılmalı, kısa ve özlü bir anlatım yolu seçilmelidir.· Her iş için ayrı bir mektup yazılmalıdır.· Daktilo veya mavi mürekkepli dolma kalem kullanılmalıdır.· Ele alınan konu hakkında amaca uygun açıklamalar yapılmalı, gerekli yerlerde teknik terimler kullanılmalıdır.· İstekler yapmacıklığa kaçmadan ciddi bir hava içinde belirtilmeli, saygı bildiren kelimeler ölçülü şekilde kullanılmalıdır.· Eğer yazılan iş mektubu, bir başka mektuba cevap niteliği taşıyorsa,bu, metnin başında “ilgi” bölümünde belirtilmelidir. Bunun için o mektubun tarihi ve numarasının yazılması yeterlidir.

OTOBİYOGRAFİ

Otobiyografi, bireyin kendisi yani hayatı ile ilgili yazılı olarak bilgi vermesine dayanan bir tekniktir. Otobiyografide amaç: bireyin davranışlarının gerisinde bulunan ihtiyaçları ve tutumları tespit etmektir. Kişinin şimdiki özelliklerinin genel gelişim sürecinin bir parçası olduğunu ve bu özelliklerin genel gelişim süreci içerisindeki geçmiş olaylardan kaynaklandığı sayıltısı; otobiyografi tekniğinin temelini oluşturur. Genellikle kişi yaşam öyküsünü anlatırken kendince önemli gördüğü özellikleri ve bu özelliklere karşı tutumunu, bunların oluşmasında rol oynayan geçmiş olaylara ve kişilere verdiği önemi yansıtır. Bu da bireyi inceleyen kişiye onun değerleri, beklentiler, ihtiyaçları ve problemleri yani kişilik dinamiği hakkında ipuçları verir. Bireyin başkaları tarafından nasıl göründüğünden çok, onun kendisini nasıl gördüğünün önemli olduğunu, bireyin davranışlarının onun kendisini ve çevresini algılama biçimini belirlediği görüşünü benimseyen kişiler için otobiyografi uygun bir bireyi tanıma yöntemidir. Bireylere otobiyografi yazdırılırken iki türlü yol takip edilebilir:1)Kontrolsüz ya da sınırsız otobiyografi: Bireyin kendisi hakkında her konuda istediğini serbestçe yazabilmesidir.2)Kontrollü ya da sınırlı otobiyografi: Bireyin belli bir konu etrafında sözgelimi aile özgeçmişi ve ilgileri hakkında serbestçe yazabilmesidir.Rehberlik vepsikolojik danışma hizmetlerinde otobiyografi uygulamasında yazdırılacak konular serbest bırakılabileceği gibi bazen de sınırlandırılabilir. Genel bir kural olarak rehberlik vepsikolojik danışma hizmetlerinde otobiyografi tekniği ile sık sık bilgi toplamak doğru değildir. Çünkü otobiyografi tekniği “sosyal istenirlik” denilen kişinin kendisini olduğu gibi değil de görünmek istediği şekilde göstermek istemesinden çok etkilenen bir teknik olduğundan geçerliliği ve güvenirliliği diğer tekniklere nazaran düşüktür. Arada geçen zaman zarfında öğrencinin benlik kavramında, duygu, düşünce ve tavırlarında hasıl olan gelişmeleri tespit etmek için, öğrencinin okula başladığı ilk yıl ile son yıl uygulanması gerekir. Otobiyografi tekniğinden uygulamasında şu hususlara dikkat edilmelidir:1)Otobiyografi yazdırılmadan önce, öğrencinin içtenlikle cevaplar verebileceği bir ortam oluşturulmalı, otobiyografinin amacı, kullanılacağı durumlar açıklanmalı ve toplanan bilgilerin gizli tutulacağı konusunda öğrenciye güvenci verilmelidir.2)Otobiyografi; amacına uygun bir şekilde yazdırılması ve öğrenciler arasında birliğin sağlanması açısından bir plan doğrultusunda verilmelidir. Bu planda şu konular yer alır:-Kendinizi nasıl tanımlarsınız? Size göre yeterli ve yetersiz olan yönleriniz nelerdir?-Hayatınız boyunca etkisi altında kaldığınız olaylar nelerdir?-Okulda ve evde sizi devamlı tedirgin eden sorunlarınız nelerdir?-Kişiliğinizi yeterli bulmuyorsanız bundan kimleri sorumlu tutuyorsunuz?-Ailenizin size nasıl davranmasını istersiniz?-İlgilendiğiniz konular ve geleceğe ilişkin planlarınız nelerdir?-Geçmişinizle ilgili neler söyleyebilirsiniz?3)Otobiyografiden açık ve net bilgiler alabilmek için öğrencilerin eline taslak verilmeli ve butaslak üzerine yazmaları sağlanmalıdır.4)Otobiyografi, kişinin kendisini olduğu gibi değil de görünmek istediği şekilde göstermek istemesinden çok etkilenen bir teknik olduğundan, öğrencilerin birinci tekil şahıs kullanarak ve kendilerine verilen konu başlıklarına bağlı kalarak yazmaları sağlanmalıdır.